31 Mart 2010 Çarşamba

gazmanlar



sevgili günlük


sinirden çatlayazaam. sabahtan beri göt'le aynı sınavlara giriyorum ve onun gestapoluk tiyatro oyununu izliyorum. (götten bahsederken ayrıma işareti koymama dikkatini çekeyim sevgili günlük, o bir insan, bir cisim, su birikintisi) sınava çoban gibi elini kolunu sallaya sallaya, kağıtsız kalemsiz geldiği yetmiyo gibi bi de artizlik yapıp duruyo anasını satıyım. hayır giymiş gelmişsin baklavalı şeker pembesi triko kazak. yeminle annesinin gibi duruyo ne sallıycak öğrenci senin hükmünü otoriteni gavat! sinirlendim yeminlen. demin de sınavda dört gözetmen bir de hocayız. sınav test olacak, geçtim a'lı b'li olmasını hoca optik form bile getirmemiş arkaya küçük kutucuklar yapmış herkes dana gözü gibi orayı işaretliyo. millet birbirine bakmasa gerizekalı derler, ben olsam önümdekinin aynısını kopyalardım, bakmasan ayıp. ama tabi durumdan vaizfe çıkarmayı pek seven kraldan çok kralcı götümüz o kılkuyruk tipiyle geçti en arkaya, bana uzaktan el kol işareti yapıyo. 'ne var' dedim ben de, ne anlıycam senin söylediğini mal. meğersem ikimizin arasındaki bi öğrenci yanındakine bakıyomuş da, paşam onu görmüş gelmiş çocuğa hör hörlüyo. bi deee bana uzaktan el kolla işaret ediyo, sen kimsin mal! sen ordan uzağa bakcaana yanındakileri görsene millet süzdü sınavın aynısını kendi kağıdına. bi de bunun başka bi kankası var, bunlarla son girdiğim sınavda meğer iki çocuk kopya çekiyolarmış, bunun kankası bi bağırmaya başladı 'tut tut tut' diye sınıfta, bi yandan da çocuğu işaret ediyo. noluyonuz ha noluyonuz? allahımm bu insanlar hoca olacak... şahsen gıkım da çıkmadı valla bu sınavda, bi kaç gündür okul karışık ve bu karışımın gestapo cenahından olduu için hoca, değil kılımı kıpırdatmak... vallahi de cümleyi bağlayamadım. zaten zabahınan sinirim azıyo bu manyak herifi gördükçe... baklavalı şeker pembe kazak ne yaaa. ühühüühüh....



sabah da belediye otobisinde oturmuş yeni aldığım cep telefonundan ilk heves mp3 dinlerken(öncekini tuvalete düşürdüm geçen hafta, nütfen kimse bu konu hakkında yorum yapmasın, içinden bile, nütfen) ozu aramaya başladı. iç sesim hemencek didi meşgule al kulaklığı çıkar arayıp konuş. meşgule aldım kulaklığı çıkarınca anam telefon otobüsün içinde bam bam radyo gibi ötmeye bi başladı. cırıl bir kadın sesi send mi e postkard daarrrrrling send mi e postkar naowwww dı dı dı diye... tuşlara basıyom basıyom kapanmıyo, otobüsteki herkes sabah mahmurluğundan uyandı bana bakıyo, yanımdaki kız bile döndü baktı ki zöm zöm dışarı taşan kulaklık sesini ben kendim müzik dinler halimde duyuyodum. en son kulaklığı geri telefonun dötüne sokmayı akıl ettim de sustu. bu da böyle bi anımdır...

19 Mart 2010 Cuma

bira bira dalgalandı dünyaaa



dün derste sunumlarını yaptıktan sonra gelip yanıma oturan öğrenciler ders bitişinde bira? diye sordular birbirlerine. bira derken? (bu benim sorum).

yıllar önce ankaradayken ben;
dersten sonra şehre inerdik. dünkü öğrenciler gibi. bir nevi ödül. ileride günlerin güzel olacağına dair umut. öğrencilerden birinin "ay hocam herkes sosyal sorumluluk modunda, ne öyle vıcık vıcık" deyişi gibi, hiçbir şey üretmeden eleştirebileceğin yegane zaman aralığı. sahi yıllar önce dersten sonra şehre iner bira yudumlardık keyifli sohbetler eşliğinde. rembetiko vardı, cıvık birasının içine tüy diktiği için oturacak yer olmasa bile önündeki merdivene sıralanır elde 50lik orada yudumlardık. güneşli güneşli ama serin.

onlar bira içmeye gittiler, ben eve. össye girecek bir öğrencinin ders programı şeklinde özetlenebilecek bir hayatım, bu hayata bir türlü sığdıramadığım için bitmeyen bir tezim, götümü döndüremediğim bir odam, her sabah işe gelirken bindiğim 19 numaram, ve yine her sabah çantamdan kağıt havluya sarılı çıkan kepek ekmekli tostum var şu anda hayatımda. zor yetiştiğim 9.15 dersleri, gerizekalı seçme sınavı (gss) ve şımarık seçme sınavı (şss) nın ortaklaşa karar verip buraya gönderdiği öğrenciler, sürekli içip midemi ağrıttığım acı çay ocağı çayları, eve dönerken bindiğim 5 numaram, apartmanlarını ezberlediğim dönüş yolum ve hiçbir şey vaad etmeyen hayatım var. sadece dersten/işten sonra bira içebileceğim arkadaşım yok. işte böyle...


hamiş: blogumun ilk yazısı biraya kısmetmiş. bir blogum vardı elbet ama ifşa oldum/mal gibi kendim de ettim aslında ve kodamanları belli ettim beni işten edecekler korkusuyla kapadım orayı. hem korkak hem arsızım..

bıtırak diye babam der. hem diken demek (diken gibi saçlarım olduğu hem de diken gibi bir dilim olduğunu iddia ettikleri için) hem de koyunların/kuzuların toto civarlarına yapışan kaka parçalarının kurumuş hali demek bizim oralarda. yani sanırım. kuzu boku anlamına geliyo yani bu blog..